Ana Sayfa » GİRESUN
Mustafa Küçük (RÖPORTAJ)
11 Ekim 2010 Pazartesi 20:49
Alucra.com'dan Tülay Dolu'nun Mustafa Küçük röportajı.

Öldüğü söylenen efsane sanatçımız Mustafa Küçük,TEK TV'yi kurarak dimdik ayakta olduğunu gösterdi ve başta Alucralılar olmak üzere tüm Giresunluların yüreğine su serpti.İşte Alucra.com'dan Tülay Dolu'nun gazetemize ulaştırdığı ilginç Mustafa Küçük röportajı.

Başlığı okuduğunuzda sizlerinde hayırdır.. Ne oldu diye düşündüğünüzü tahmin edebiliyorum. Geçenlerde Alucralıların katıldığı bir televizyon programında, telefonum çaldı, arayan Mehmet Karamustafaoğlu abi idi,  bana “Tülay bir şey duydum senin bilgin var mı? Karadeniz’de Mustafa Küçük vefat etti diye bir söylenti var.” O şaşkınlıkla yok abi ben bir şey duymadım, ama öğrenir sana bilgi veririm dedim. Hemen Değerli sanatçımız Mustafa Küçük’ün oğlu Cihan Küçük’ü aradım, hal hatır sorarken ses tonundan anladım, tamamen yalan bir söylenti,  ama yinede kendisine böyle bir söylentiden bahsettim. Cihan Küçük;  Allaha binlerce kez şükür yaşıyor Tülay abla, duymuşsunuzdur Timaş’da büyük bir salon açıyoruz, bizzat çalışmalarla babam ilgileniyor, hatta müsait olduğunda bekleriz, dedi. Bende en kısa zamanda ziyarete geleceğimi söyledim.  Ve dün kendisini ziyarete gittim. Timaş’ın açılışında bulunduğumuz için her yerini biliyordum. Direk üçüncü kata çıktım. Üçüncü katta önceden lokantalar vardı, beyaz eşya reyonu, birde mescit vardı. Mescit hariç her yer 5.600 m2. yer buraya ayrılmış… Mustafa Küçük abimizle yaptığımız doyurucu, hoş bir o kadar ders alınabilecek, sohbetimizi sizlerle paylaşıyoruz.. 

MUSTAFA KÜÇÜK ÖLMEDİ YAŞIYOR

Tülay Dolu:  Öncelikle bu mekan  hayırlı olsun. Çok şık bir mekan olmuş. Seni ararken bayağı bir dolaştım. Sizlere yakışır bir mekan olmuş. İnşallah güzel çalışmalarınızı buradan takip ederiz. Zaman zaman Mustafa Küçük öldü haberleri yayılıyor, sizde duyuyorsunuzdur, neden çıkıyor bu tarz haberler, sizi çekemeyenler mi çıkarıyor?

Mustafa Küçük:
Yok Tülay’cım bu tamamen isim benzerliğinden kaynaklanan bir olay, genelde Karadeniz’de Mustafa Küçük ismi bayağı bir var..  Orada ismi aynı olan kişi vefat edince beni sanıyorlar, Allaha şükür iyiyiz. Canımız Sağ….


Tülay Dolu :
Bunun kanıtı olarak karşımızdasınız, Allah uzun ömür versin, bu olay vesilesi ile de hem seni görmüş olduk, hem de bu çok güzel mekanı görme fırsatımız oldu.. Bu 3.kat tamamen sanamı ait... Ben sanıyordum ki bir kısmı yine Alışveriş merkezi bir kısmı sizlerin hazırladığı salon diye tahmin ediyordum.

Mustafa Küçük:  5.600 m.2 yer komple bana ait. Bir tanesi 1500-1600 kişi rahatlıkla, iyi masa yaptığımızda alıyor. Normal masa standartlarında, yuvarlak masa çalıştığımızda da rahat 1.100 kişi alıyor. Diğeri de 1.000 kişi alıyor. Yuvarlak masa yaptığımızda 500-600 kişi alıyor. Bazı durumlarda da erkekler bi tarafta bayanlar bir tarafta iki salon birden isteniyor. Böyle durumda da LCD ekran büyük televizyonlarla salondan salona koyacağız. Bayanlar eğlenirken bu taraftan da içeriyi görebilecek. Hepsi birbiriyle bağlantılı olacak. Ulaşımı kolay bir yerde. Otopark sorunu bulunmuyor…

TEKOĞLU VE KÜÇÜK BU ÇALIŞMADA NASIL BİR ARAYA GELDİ?

Tülay Dolu: Mustafa Abi,. Ben şöyle düşünüyorum. Hani biz her zaman birlik beraberlikten bahsederiz ya.. çoğu zamanda lafta kalır…  Tahsin abi ile birlikte bu örneğin en güzelini verdiniz… Tahsin abi ile bu çalışma nasıl oldu. Bize anlatırmısın?

Mustafa  Küçük: Sağ olsun Tahsin abide böyle bir yer vardı, mekan vardı. Bir kaç defa Kadırga’da  programı yaparken izleyip de reklam verelim dediğinde, buranın resimleri çekildi. “Timaş’ın katkılarıyla Mustafa Küçük başlıyor”.   Bana, sana yakışmıyor, bitiriyorsun kendini. dedi. Sağ olsun ... “Mustafa gel sen yap” dedi, . Ondan sonra burası bizi çok aşıyordu tabii. Her türlü eksikliği düşünerek ve beraber yapalım,  sen de el atacaksın ortak yapacağız dedim Tahsin Tekoğlu Bey sağ olsun “Ben pek ortaklık yapmam ama seninle her zaman varım, peki ortağız” dedi.Yer senden, sanat benden, işletmecilik benden, ne harcayacaksak ortak harcayacağız. Burda yattım, burda kalktım. Geçen Cumartesi günü de 1500-1600 kişi, iki salon da doluydu. Biri Sivaslılar, biri de Çamoluklular, Şebinkarahisarlılardı. Büyük paralar yatırdık.. Neyimiz varsa hepsini buraya yatırdık. Zaten böyle bir eksiklik de vardı. İnsanlarımız gidiyordu bilmedikleri bir yerde; salonu tutuyor tesisatı yok, servisinden memnun değil, yemeğinden memnun değil, aradığı gibi bir yer bulamıyor. Bazı insanlarımız diyor ki; içkili ortamlar, her yer içkili, içkili yerde ben yapmak istemiyorum. Adam içki vermese bile salon içki kokuyor zaten. Bırakın sanatçı olarak gittiğim ortamlarda bir soyunma odası yok. Tuvalet yok, bunların hepsini göz önüne alarak, biz yaparsak, ancak böyle bir şey yaparız. Timaş’ı  ismini kaldırıyoruz, ismi  “Tek Merkez” olacak. Televizyon için “Tek TV” olacak.

Cumartesi günü yaptığımız düğünde, gelin ile damat geldi, elimi öptü “Bize bu günü yaşattın, Allah ömrünü uzun etsin, ölmeyesin Mustafa ağbi” dediler, duygulandım bayağı. Bu çok güzel bir şey. Salon bizim, sanatçı bizim. Damat Çamoluklu, gelin Konyalı biraz da kaşık havası söyleyim dedim. Buradan yine söylüyorum, Trakyalısı da gelip düğün yapacak, Malatyalısı da, Güney doğulusu da herkes yapacak. Ama beni içimden geldiği gibi söyleten, içimden geldiği gibi duygular yaşatan düğünler,olacak.. tabiî ki kendi yöremin, kendi kültürümün insanlarının düğünleri, geceleri, konserleri de olacak.

Güzel şeyler yapacağımızdan eminim. Sadece yöreye, genel kültüre hizmet etmek değil, İstanbul’a hizmet etmek, Türkiye’ye hizmet etmek, amacımız bu. Güzel birşey yaptığıma inanıyorum. Belki beni biraz sarstı ama inşallah 2-3 sene harcadıklarımıza çalışacağız. Her şey para değil.

Tülay Dolu: En önemlisi de ulaşım. Ulaşımı çok rahat. Mecidiyeköy’den metrobüsle 20 dakikada buradaydım.

Mustafa Küçük: 500 araba alabilecek kapasitede yerimiz var. 300 arabayı içeriye koyabiliyorsak, 300-400 arabayı da dışarı koyabiliyoruz. Bomboş bütün yollar, her taraf bomboş.

TEK TV ’DE İLÇELER TANITIMI OLACAK MI?

Tülay Dolu: Biz  geçenlerde  televizyon programına katıldık Alucra olarak ve ben sabaha kadar uyumadım. Amaç Alucra’nın tanıtımıydı. Ama Alucra ile ilgili hiçbir şey tanıtılmadı. Alucra’nın kültürel faaliyetleri tanıtılmadı. Dünü, bugünü, tarihçesi tanıtılmadı. Programın yapılacağı gün, programa iki saat kala bana telefon açıyorlar “Tülay Hanım, Alucra’nın tanıtımıyla ilgili programa çıkar mısın?”. Ben Alucra’nın tanıtımı koskoca bir ilçenin iki saatte hazırlayabilir miyim Mustafa abi? Ve programa çıkmadım, ve haklı olarak da insanlar eleştirdi..  "Sınıfta kaldınız" dedi.. ben program bittiğinde zaten orada da herkese söyledim.. Biz “Alucra olarak sınıfta Kaldık” Ben bu yaz 3 ay Alucra’da kaldım. Alucra ilçemizin tanıtımını oluşturacak bir kitap (Almanak) hazırlıyorum. Topladığım veriler bana yeterli gelmedi. Dipsiz bir kuyu, araştırdığın zaman belli bir kaynağa ulaşamıyorsunuz, insanlarımız bir kaynak oluşturmamış, bir arşiv yok..  ha ben tamamen resimlerden oluşan ticari amaçlı bir kitap yaparım. Ama ben ticari amaçlı yapılmış bir çalışma istemiyorum.. Bir eser bırakmak istiyorum. O yüzden işimiz zor. Neyse ben soruma geçeyim, bu arada bende içimi dökmüş oldum...

Yapacağınız televizyon programlarında, ilçelerin tanıtımında ne gibi çalışmalar yapacaksınız, neler düşünüyorsunuz?

Mustafa Küçük:
Biz burada genel kültürümüzü en güzel şekilde işleyeceğiz. Yayına başlayacak televizyonumuzda en güzel şekilde kendi kültürümüzü, birilerinin yaptığı gibi, basit, uydurma senaryolardan yapmayı düşünmüyoruz, genel manada en güzel şekilde burada yapacağız inşallah. Ama tabii ki insan kendi doğduğu yeri, kendi büyüdüğü yeri ön planda tutar. Bundan doğal bir şey olamaz.

Bir ilçeyi tanıtırken, mesela Alucra’yı tanıtırken, Niçin Alucra? Osmanlıdaki hali, Cumhuriyet’teki hali, Zil niye zile demişler? Bunlar en güzel şekilde işlenmeli. Zıhar Köyü’ne, Zıhar Zinhar’dan da gelir, yemindir yani. “Ben burayı vakfettim, söz verdim” anlamında “Yemin ediyorum burası sizindir” demiştir Fevzi Çakmak. Orda kalmıştır, orda konaklamıştır. Şimdiki ismi Çakmak Köyü’dür zaten. Fevzi Çakmak Köyü. Zil ismi nerden geliyor. Gayet basit. Fatih karargah olarak kullanmış orayı, zaten Şebinkarahisar’da Fatih Camii var. Orada kaldığı süre içinde cami inşa etmiş oraya adını vermiş..  oradaki Gavur Dağları’ndaki Ruslarla savaşan askerlerle zille irtibat kurmuşlar dağdan dağa. 500m. İlerisinde karakol gibi bir yer var, oradaki hareketi zille bir kere çalarsa bu, iki kere çalarsa bu şeklinde. Ana karargah Zil Köyü’nde. Zil ismi ordan geliyor. Çan dememişler de zil demişler.

Alucra’da niçin bugüne kadar bin Han yapılmamış, Şebinkarahisar’da var. Alucra’da niçin Han yok. Ben çocukluğumda onu da yaşadım. Alucra’ya gittiğin zaman Alucralı gurbete gurbetçiye, hemen tanınır zaten bu adam Alucralı değil misafir, herkes alır evine, köyüne götürür, misafir eder. Böyle bir sahiplenme vardı. Misafirperver ve misafiri çok seven bir yöre, bir ilçe. Yani orayı tanıtırken, Alucra’yı görüntülerken bunları da bizzat anlatacaksın. Alucra’nın köylerinde söyleşiler yapacaksın. Yani Alucra gecesi çal davulu, vur horonu yok. Bir konuşmacı çıkartıyorlar oraya “mıhtar şöyle yaptı, mıhtar böyle yaptı”. “Muhtar” diyene ihtiyacım var benim “Mıhtar” diyene değil. Dünyaya hitap ediyorsun, televizyona çıkarıyorsun adamı “La nediyin” diyor. O orda git orda öyle konuş.  Ama sen dünyaya sesleneceksin, aksanın bozuk, orada konuşma yapacaksın, olmaz... Biri gelmiş “Mustafa ağbi istirimki sen bizim elimizden tut, istirimki sen bize kaset çıkar”, “İstirimki” dediğin zaman ben sana kaset yapamamki zaten. Sen önce şiveni düzelt. Sadece Alucra’nın düğünlerinde çıkacaksın diye ben sana kaset yapamam. Sen Malatya’da, Mersin’de satacaksan ben sana yatırım yaparım. Ama Alucra derneğini konuk alıyordu bu adam “hele hele diyeceğin biseyler varsa söyle, başkanım bizi de unutmisiz degul mu”. Bu şiveyle, bizim halkımız gidiyor şak şak... Bu Alucra’ya hizmet değil, ihanettir.

Tülay Dolu:
Halk oyunlarımız kültürümüzü de  Tek Tv’ye taşıyacak mısınız..

Mustafa Küçük :  Tabiki olacak, mesela gündüz 10.00’dan 13.00’ kadar yörenin güzel oynayan gençlerini tespit edeceğiz, en güzel kızlarımızı tespit edeceğiz. Sahneye çıkıp oynadıkları zaman, foklör oynadıkları zaman bir görselliği olacak, kültürümüzü yansıtacak,  ben diyorum ki benim kültürüm her zaman ağır basar. Hep 5-8’lik cıngıllım, niye efendin hoş bilezik var, tamzara var zor oyunlardır bunlar, sarıkız var.

MUSTAFA KÜÇÜK GENÇ YETENEKLİ GENÇLERE SAHİP ÇIKACAK MI?

Tülay Dolu: Bu Sektörde Tek Tv’de yeni nesil sanatçılara da , daha doğrusu şöyle sorayım..  Yetenekli gençlere imkân tanıyacak mısınız?

Mustafa Küçük : Biz ne yapacağız bu salonlarda, burada yetenekli gencimizi  dinleyeceğiz en güzel şekilde. Sahne eğitimini, sahne terbiyesini burda alacak. O hususta da çok büyük katkısı olacak. Bir tane sazın eşliğinde çalışmalarını yapacak, yani bir akademisyen gibi yetişecek, okul gibi yetişecek... İşte o zaman sanatçı olur. Yani bunu da heves edenler için söylüyorum. Bayan olsun, erkek olsun... Bugünküler bana diyorlar ki “Mustafa bey bunların elinden tutmuyor” onlardan birşey olmaz da tutmuyorum. Olsa, biz kalıcı değiliz ki, birileri olsun, bu kültür devam etsin. Bizim halkımızda da var, önüne gelene şak şak. Kaldırılacak kişiye şak şak yap, bir yere gelsin. Yarın o kişi sürünecekse bunun sebebi de sensin. Birçoğunu biliyorum türkücü olacağım diye işini gücünü bırakmış, elindeki üç kuruşunu da elbiseye, Ali’ye Veli’ye verip, gidip bir televizyona “3-5 bin lira ayda vereyim bana program yaptır bana burada”. Hatta bir gün ben birisine sordum “Ne alıyorsun buradan”, “Ne alması, biz para vermesek bize türkü söyletmezler”. “Kötüsün deme ama sen bizim canımızsın evladımızsın ama senden sanatçı olamaz” diyebilmeli…
Tespit edeyim eğer sesi güzelse, işine gücüne mani olmayım, şivesi güzelse, ne dediği anlaşılıyorsa, bu çocuğa yardım edelim. Ben bunu nasıl anlayacağım, çıkartacağım burada 1.000 kişinin içine hadi söyle bakalım bi. İşte ondan sonra ondan bir şey beklenebilir, yoksa hiç bir şey olmaz. Yazık günah

Mesela Ozan Arif, şair olarak eli öpülecek bir adamdır, şiir yazar, belirli bir düşüncenin fikrin adamıdır. Bu ülke bizim. Ülkesinin sevmeyen defolsun gitsin. Ben de o kadar severim, yani onun şiirlerini onun kadar severim. Ama Türkiye’ye dinletmek söz konusu, bir kitleye değil. Benim de şiirlerim vardır ama hemen yanında alevi de benim Sünni de benim demişimdir. Ama Ozan Arif’i sanatçı diye takdim etmek kadar da yanlış bişey olmaz. Ozan Arif sanatçı değildir, şairlik başka şey, ozanlık başka birşey. Sanatçı dediğin zaman 2-4’lük nedir? 5-8’lik nedir? 7-8’lik nedir? 11 hece nedir? Bunları bilemezki Arif. Onun için sanatçılık başka bir şey. İcraat başka birşey, solist olmak başka birşey, şiir yazmak başka bir şey. Ozan Arif, Alucra’nın yetiştirdiği en güzel şairlerden biridir, bu tartışılmaz. Ama ona sazı verip halkın karşısına çıkaramazsın. Halkımızın bunu anlaması lazım. Kim sanatçıdır?  kim ozandır?  artık 21.yüzyıldayız...

Tülay Dolu
:  Tabii ki şivemiz farklı bunun korunması gerek ama her yerde de kullanılmamalı, aile için de kendi aramızda o şive konuşulabilir, ama siz büyük bir platformda Alucra’yı temsil ettiğiniz zaman, dikkat etmek gerekiyor.., o konuda haklısınız.

M.KÜÇÜK YAŞAM BOYU ONUR ÖDÜLÜNÜ NEDEN ALMAK İSTEMEDİ?

Tülay Dolu: Yaşam Boyu Onur ödülü aldınız. Ve bizler hemşerimiz olarak sizinle gurur duyduk. Bunu anlatırmısınız?

Mustafa Küçük:
“Mavi Karadeniz Ödül Töreni” düzenlenmişti geçen sene.. Bana da mutlaka gel dediler, gittim. “Yaşam boyu onur ödülü” hazırlamışlar bana da, Cemile Cevher Çiçek’e, Ümit Tokcan’a, Yıldıray Çınar’a, tabi olmayanlar da akrabaları geldiler orda ödüllerini aldılar. Bana da “Mustafa Küçük’ü ödülünü alması için sahneye davet ediyoruz” dediler. Bağcılar Belediye Başkanı, Zeytinburnu Belediye Başkanı, Giresun’lu biliyorsunuz. “Teşekkür ederim” dedim yerimden kalkmak istemedim.  İbrahim Cem dediki “Hocam ya gelmeyecektik, yada kalk” dedi. Bir tepki vereceksen ordan ver. Kalkmayışımın sebebi şu: Daha dünki Volkan Konak’ı, medyatik ya şak şak alkış, bütün kameralar onun üzerinde, efendim yıllardır Kamil Sönmez ekranlarda, Kamil Sönmez’in üzerinde, Davut Güloğlu’nun üzerinde, bütün kameralar onların üzerinde, ama Davut Güloğlu Pendik’te konser veriyor, “repertuvarımda sizler de seviyorsunuz ama benim de olmazsa olmaz diye gönül bağıyla sevdiğim türküleri var bunların başında da “Açma bugün perdeleri” ve onu söylüyor adam. Bütün bunlara şak şak şak... Bizi çağırıyorlar çıt yok. Sadece Lokman Çağrıcı ayağa kalktı, alkışlamaya başladı benim ismimi duyunca. Çünkü ben devamlı Bağcılar’a konsere giderim. Bir tek ben doldururum o çadırı. Sonra çıktım sahneye “Ben teneke parçasının sevdalısı değilim. 40 sene önce bana bu ödül verildi, onun için Mustafa Küçük Türkiye’de bir isimdir, vardır. Takdimci arkadaşlar Vatan Şaşmaz Tuğba Özay, beni tanımayabilir, ama Gresunlular sizin beni çok iyi tanımanız gerekir, benim nüfus kağıdımda Giresun yazar, ben Giresunluyum. Ne yazık ki Giresunlu beni kabullenemedi, şivemden dolayı. Çünkü ben şivemden dolayı iç kesimlerin şivesiyle konuştuğum için, Eğribel’dan sonra şive kültür değişir dedim. İyi ki Mahsuni Şerif karadenizli değil, iyiki Aşık Veysel karadenizli değil. Oysa ben Karadeniz’in Aşık Veyseliyim. Ben Karadeniz’in Mahsuni Şerif’iyim. Şu kadarını söylüyorum,
Karadeniz dediğin fındık ile çay değildir.
Karadeniz müziği Tulum, kemençe, yay değil.
Alucra dediğinde yol geçilmez köy, değil
Her gördüğünüz şahsiyet de ağa değil, bey değil dedim.

Bizim talebelerimizi ön plana tutup, bizi geri plana atanlar utansın.
Ödülünüz sizin olsun Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı dediki ödülü al, senin ödülün bizim gönlümüzde, ödülü aldım indim. 
Tansu Çiller  Giresun’a gidiyor “Ben çok severim sizin kara lahananızı, mısır ekmeğinizi, fındığınızı” bunu nerde söylüyor Şebinkarahisar’da. Bilmiyor, tanımıyor kadın, bizde daha ziyade madımak çorbası yenir, madımağı bekler herkes bahar gelsin de madımak çıksın, çorbasını yiyelim diye. Biz farklıyız, bizim kültürümüz farklı. Dolayısıyla biz bunları işleyeceğiz. Burayı süs için yapmadık. Burada çok şey yapacağız Allah izin verirse. Ama insanlarımızın da bizim bir yerimiz var diye sahip çıkması lazım. Bak yine söylüyorum, bir sanatçı  sazını alır, eserini yapar, türküsün söyler tutulur. Sanatçı tutulduktan sonra onu en fazla nerde seviyorlarsa, nerde dinliyorlarsa o tarafa doğru meyilli olur doğaldır da. Ama benim doğduğum yerde, olmazsa olmaz Mustafa Küçük. Çok sevildiğime inanıyorum, ama şuna da inanıyorum, sevenim kadar sevmeyenim de olduğuna. Ben çocuklarıma hep tembih ederim, Alucra’da, Şebinkarahisar’da gezerken sakın hava yapmayın, hızlı gitmeyin diye niye? Dün buralarda, kahvelerde şarkı söylüyordu, geldi şimdi hava atıyor derler, bu böyledir. Biz övünüyoruz o topraklarda dünyaya geldiğimize, babamızın dedemizin ecdadımızın Alucra’nın Civroşun (Kavaklıdere) köyünde dünyaya geldiğini, Civroşon köyünün mezarlığının yarısı Küçük yazılı. Çok büyük bir  aileden geliyoruz, biz bunları unutmuyoruz.. Cumhuriyet’in kuruluşunda Celde Yusuf’un, Topal Osman’nın çetesiyle beraberdi çok katkıları olmuştur. Dolayısıyla herkes doğduğu yerde övündüğü gibi ben de Alucra’mla Şebinkarahisar’ımla Çamoluğum’la  aynı sevgi, aynı coşku, aynı heyecanla bağlıyım ve seviyorum.
Tülay Dolu: MÜYAP tarafından bir haksızlığa uğradınız, ve bizde bunu haber yapmıştık ve bu son yapacağınız kasetinizde inşallah hak ettiğiniz değer verilir.
Mustafa Küçük:“Yavrum”u yaptık, 800 bin sattı. 1997’de en büyük ödül denilen platin ödül MÜYAP tarafından düzenleniyor her yıl, ilk Milliyet gazetesinde soruyorlar ödülü kim alacak diye, ilk ismi geçen kişi Mustafa Küçük.  İbrahim Tatlıses ile Mahsun Kırmızıgül itiraz ediyor, biz ödül almıyoruz diyor. O kimki 800 bin satsın. Bizi ödülden ettiler. Karşıda devasa bir grup var, ben nasıl tek başıma mücadele edeyim. Dolayısıyla ben şimdi şurayı açtım artık 1.000 kişilik 2.000 kişilik,1.600 kişilik salon var, televizyonları var. Eğer bunu da Kelkit Vadim değerlendiremezse, buna da sahip çıkamazsa bizden bir halt olmaz demektir.

BİZDE ALIŞKANLIK OLDU BU SORU OLMADAN M.KÜÇÜK RÖPORTAJI OLMAZ

Tülay Dolu: Mustafa abi, bizler sormaktan bıkmadık, sağ olasın sende cevaplamaktan bıkmadın.. bu bizde alışkanlık oldu.. ben biliyorum ama hala bilmeyenler var…izninle yine tekrar soruyorum… Mustafa Küçük nereli?

Mustafa Küçük:
Yıllarca çok çektirdiler. “Nerelisin, nerelisin, Alucralı mısın?”. Ya sen sana sahip çıkmazsan, birileri sana sahip çıkmaya çalışacaktır. Misal “Adam Sivaslıyım de, ne istersen iste” diyor bana. Eğer ben Sivaslıyım diye çıksaydım parayı koyacak yer bulamazdım. Dar bir bölgenin sanatçısıyım ben. İkinci bir dili olmayan bir yörenin sanatçısıyım. İbrahim Tatlıses tabi İbrahim Tatlıses olacak, arkasında Arabistan var, Kürdistan var, Türkistan var, hepsi İbrahim Tatlıses dinliyor. Ama benim kürt olmadığımı herkes biliyor. Alevi olmadığımı herkes biliyor, babamın imam olduğunu, hoca olduğunu duymayan kalmadı. Göğsüm gürlüye gürleye, Türkiye duy beni ben Alucralıyım, ama ben Giresunluyum diyemiyorum, neden? Giresunlu beni bir işine çağırmıyor ki, Sivaslı çağırıyor, Erzincanlı, Malatyalı çağırıyor. Çünkü biz Giresun’da sadece rüzgârın esintisiyle kemençesinden yararlanmışız. Bizim Giresun ile yakından bir alakamız yok. Sadece vilayetimizdir o kadar.

Tülay Dolu:  Paylaşım sitelerine baktığımda bu zamana kadar yayınladığınız, kasetlerinizin kapak resimleri ve hatta sizin unuttuğunuz bütün resimler, dahil, yaşı 13, 14, 15 olan çocuklar bunları gururla paylaşıyorlar. Demek ki siz bunu başardınız, ben öyle görüyorum. Bazı sanatçılar kendi yaşıtında kalır. Ondan sonraki gelecek nesil pek hatırlamayabilir ama baktığımız zaman bizim genç nesil sizi çok iyi takip ediyor. Bu muhteşem bir şey…..
Mustafa Küçük: Benim haberim yok Mustafa Küçük sitesi yapmışlar. Çok basit bir şey daha söyleyim Tülaycığım. Hayatın gerçekleri mesleğimle ilgili. 1980’li yıllarda, klip olayları patlak verdiğinde birçok sanatçı, parası olan, dayısı, emisi olan, biz o zaman kirayı nasıl öderiz düşüncesindeyiz, ev yapmak için uğraşıyordum, ev almak için uğraşıyordum, arabam yoktu yürüyerek gider gelirdim falan filan... o yıllarda diyorlarki “Sen falancanın yerinde olman lazımdı”. Ne ile olunur çok basit 1980, 79 yılında biz bu sahilde Kamacı Gazinosu vardı. Orda çalışıyordum. Yanında da Kent Gazinosu var. Orda da Güneydoğulu Kenan Temiz, bazen onun programı bitince gelip beni dinliyor, bazen ben onu dinliyordum. Allah rahmet eylesin suryaniydi, Diyarbakırlıydı, sakattı, severdi. Ben sahneye çıkar yövmiyemle kalırdım, Kenan Temiz çıktığında başından aşağı yüzlükler... Neden? kaçakçılar ülkesi, hepsi baba, yani o tarafın sanatçısı olmak ayrı bir artı, prim. Bunu niçin söylüyorum, 80’li yıllarda birilerinin klipleri dönerken, televizyon için birileri telefon eder, “ya o bizimdir, ona program verin. Ondan sonra da gel bana uğra.” Cebine de koyuyor hemen yapımcının. Ben de yalvarıyorum ona buna ki televizyona çıkayım diye. O zaman bir tane kanal var, 70’li yıllarda, dayısı olan çıkıyor. Bizim arkamızda para saçan kimse yok, dolar yağdıran kimse yok. Televizyonda görüyorsun, adam aşiret reisinin düğününe gitmiş, kaça gitmiş 80 milyara, 80 milyar da bahşiş yağıyor, 160 milyara gitti adam 80 milyara değil. Malatylalıların bir işine gitmiştim, orta parası o zamanın parası 1.5 milyon çıkınca, sazcıların parasını vereceğim ama saz parası istemediler hepsinin cebine 200-300 girince, “bugün bizden bahşiş bayağı çıktı Mustafa ağbi, bugün vermesen de olur”. İşte o zaman ilerlersin, o zaman bir yerlere gelirsin. O zamanlar Tepebaşı Gazinosu vardı, şimdi yıkıldı. Sahne elbisesini alıp, vapura binip sahne elbisesini sırtında getirirsen sanatçı olunmaz, bu kadar basit. Bunları göre göre, bu acıları, sıkıntıları çeke çeke geldik. Benim insanlarım onu yapamazdı. O zamanki Alucralılar 50 kişi bir odada yatıyordu Kasımpaşa’da. Kendini kurtaramamış ki bana yardım etsin. Kaç tane iş adamımız vardı, 3 tane 5 tane. Şebinkarahisarlıların çoğu kapıcıydı İstanbul’da, ne yardımı bekleyeceğim ben onlardan. Ama diğer taraftan Güneydoğu dediğin zaman bütün kaçak malzeme ordan gelirdi, kaçakçıydı hepsi, bundan doğal bişey olmaz. Diğer taraftan kültür olarak Urfa, Türk Halk Müziği’nin beşiğidir. Benim babam sağ olsaydı türkü filan söylemezdim, saz çalamazdım, öldürürdü beni, çünkü günahtır, öyle bakılıyor, öyle deniyordu. Ama Urfa’da “Bu çocuğun sesi güzel, akşam sıra gecesine götürelim” deniyordu. Eğitim yeri.

MUSTAFA KÜÇÜK’ÜN MÜZİĞİNİ MAHVETTİLER

Tülay Dolu:  Her bir eseriniz dilden dile dolaşıyor. Ben Alucra’da iken hangi arabaya binersem bineyim sizin türküleriniz çalıyor.. İşin garibi bunu istanbul’da hissetmiyorum. Ama Alucra yoluna düştüğümde,  türküleriniz yol boyunca bir başka güzel gidiyor… Türkülerinize eserlerinize, sahip çıkabiliyor musunuz.? Taklitlerinizden nasıl başa çıkıyorsunuz…

Mustafa Küçük: Geçen gün Latif Doğan  arıyor “Abi ne olur Perşembe günü programa bekliyorum” kaç tana kanaldan böyle teklif var. “Gelemem çok yoğunum” diyorum. Dikkat ederseniz ben diğer kanallarda gözükmüyorum. Çorba ettiler... Ekin TV, şimdi de birileri Vadi TV açılıyor altında da Cıngıllım çalıyor, yani Mustafa Küçüğün havasını veriyorlar, benimle uzaktan yakından ilgim yok. Kullanmak için. Ben kızdığım için eleştirenler oluyor. Bir Mahsuni Şerif’in eseriyle oynasınlar o gece adamı çala çala gebertirler, sen Mahsuni Şerif’in müziğini nasıl bozdun diye. Ama bizim yöredeki çocukların hepsi Mustafa Küçük’ün müziğini mahvettiler. Şebinkarahisarlı biri, gerçi şimdi çağırmıyorlar protesto ettiler daha önce çağırıyorlardı, mesele değil, uzaktan yakından benimle de alakası yok. Sen bunu bana söyleme, kimin eserini bozdun, sahnedeyse indir sahneden aşağı. Sen sana sahip çıkmazsan, sen kimin türküsünü bozdun, kimin müziğini bozdun, sen bağlama çalmasını biliyor musun? Nota biliyor musun? Usul makam bişey biliyor musun? Ve ona alkış tutuyor..

Tülay Dolu :  Burda bize de iş düşüyor. Yerel basına da iş düşüyor. Yeri geldiği zaman haksızlığa dur diyebilmeliyiz ama yinede bu emek hırsızlığına başka bir çözümü yok mu?

Mustafa Küçük: Ben ne diyebilirim. Hangi biriyle uğraşayım. Bunu halkımız yapacak. Benim artık sanatsal olarak bir beklentim yok belki bir kaset yaparım. Birikimlerim var, duygusal bir kaset daha yapabilirim, kendimi anlatıyorum, nerden geldiğimi anlatıyorum, babamı, annemi anlatıyorum. Nerden nereye “Çarıkları bıraktım köyden, geldim ama kardaş nerden nereye” bazı şeyler var çok dramatik yazmışım, artık beklentim yok, 60 yaşından sonra ne olacaksın, Türkiye’de yakışıklıysan, tipin yerindeyse ilgini alakanı, gazinolarda erkek sanatçıların hiçbir tanesi sevilmezdi, niye eşine beni İbrahim Tatlıses’e beni götür diyemez ki. O yüzden erkek sanatçılar gazinoda iş yapamazlardı. Bu böyledir. Gazinoları dolduran bayan sanatçılardır. Gazinocu falanı sanatçının masası kaç kişi, ona göre para verecek. Biz bu mesleğin çok çilesini çektik, hamallığını yaptık. Kimsemizin olmayışından, 30 sene Unkapanı sırtımızdan para kazandı. Kendi 300 kazandı bana 5 verdi. 500 liraya plak okurdum, adam 50.000 kazanırdı o plaktan. Adam Merter’in yarısını satın almış. Kim vardı sanatçısı Mahsuni Şerif , Mustafa Küçük, Ali Kızıltuğ. Ben de şimdi istiyorum ki benim insanlarım ezilmesin, benim çektiğimi çekmesin.


Tülay Dolu: Mustafa Abi, ben seni ararken 3. kata çıktığımda, salona girip ilerleyin, ordan sola dönün  dediler. Salonda yürürken benimle birlikte ışıklar da yürüyor, bir an kendimi Grammy ödül töreni sahnesinde hissetim ve bu yürüyüş bitmese dedim. Burada sahneye çıkacak olan sanatçı kendini Dünya starı hissedecek, çünkü bu hissi verecek odalar hazırlanmış..  Buraya gelen konuk kendini özel hissedecek, çünkü bu hizmeti alacak, burada evlenenler hiçbir zaman bu mutlu günlerini unutmayacak.. Burada yapılacak programlarda tarihimiz, kültürümüzü kayıt altına alınacak, buraya gelen herkes benim yaşadıklarım yaşayacak, herkes sizinle gurur duyacak,
Genç işadamlarımız var, fabrikası olan var, çok güzel yerlere gelenler var. Artık gereken desteği size vereceklerine inanıyorum. İnsanımızın tercihi daha kaliteli bir yer olacaktır. Bize bu imkânı verdiğin için teşekkür ederim Mustafa Küçük, yolun açık olsun, Ülkemize bu yaptığın hizmet hayırlı ve uğurlu olsun…

www.alucra.com
Tülay Dolu



Etiketler : Mustafa, Küçük, (RÖPORTAJ),


Bu Haber Toplam 17471 Defa Okunmuştur
Yorum Ekle Yazdır Yukarı
Diğer Haberler: