Ana Sayfa
Ali Şükrü'yü Kim Öldürdü ? Cevap
21 Ağustos 2010 Cumartesi 05:08
'Atatürk'ten Hiç Yayınlanmamış Anılar' adlı, Yurdakul Yurdakul'un kitabının 94-99 sayfaları 'Topal Osman Olayı' başlığını taşıyor.

ALİ ŞÜKRÜ BEY'İ OSMAN AĞA MI ÖLDÜRDÜ ?

Teoman Alpaslan

“İngiliz İşbirlikçilerinin Oyunu”


“Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar” adlı, Yurdakul Yurdakul’un kitabının 94-99 sayfaları “Topal Osman Olayı” başlığını taşıyor. Kitabın belirtilen bölümündeki tek orijinal şey aşağıda verilen ve ilk defa gördüğüm  resim.

Yurdakul Bey, dedesi Halil Nuri Yurdakul ve İsmail Hakkı Tekçe’ye dayanarak Topal Osman Ağa hakkında gerçekle asla ilgisi olmayan “iftiraları” araştırmadan yazmıştır. Keşke araştırıp yazmış olsaydı…

 Merhum “Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi ile ilgili” belgeleri  vererek Osman Ağa’nın Ali Şükrü Bey’i öldürüp öldürmediğini açıklığa kavuşturacağız. Bunu yaparken Genelkurmay ve İngiliz gizli belgelerine dayanarak  iolayı açıklayacağız.

1.İddia:
“Mustafa Kemal Paşa, Samsun’dan sonra uğradığı Havza’da, Topal Osman’la görüştüğü ve onu Ankara’ya çağırdığı rivayet olunur.”

Cevap: Rivayet değil bu gerçektir. Havza buluşmasının olduğu zaman 29 Mayıs 1919 olup, İsmail Hakkı Tekçe o tarihte Doğu’da görevli olup, Mustafa Kemal’i tanımıyordu bile... Mustafa Kemal’e kendisini gönderen Deli Halit (Karsıalan) Paşa’dır ve kendisi 18 Nisan 19120’de Ankara’da Mustafa Kemal ile tanışmıştır.[1]

2.İddia:
“Çoğu asker kaçağı adamları ile Ankara’ya gelince, Atatürk’ün koruması ile görevlendirilmişti.”

Cevap: Ankara’ya kendiliğinden değil, bizzat Mustafa Kemal’in daveti üzerine gelmiştir. Kendisi ile birlikte Ankara’ya gidenlerin hiçbirisi “asker kaçağı” değildir.

3.İddia:
“Ömrü dağlarda geçen geçmiş bir çeteci olmasına rağmen, kendisine TBMM kararıyla yarbaylık rütbesi verilmişti.

Cevap: Ömrü dağlarda geçmemiş, ömrü savaş meydanlarında geçmiştir. Dağda geçen ömrü sadece 15 Haziran 1919 ile 7 Temmuz 1919 arasındaki 20 günlük süredir. Yarbaylık rütbesini de kendisine kimse bahşetmemiş, Sakarya ve Büyük Taarruz’da gösterdiği kahramanlık üzerine hak ederek almıştır.

4.İddia:
“18 Temmuz 1920’de İsmail Hakkı Tekçe muhafız kıtası kurdu. O zamana kadar bu görevi yapan Topal Osman’ın adamları da, o sıralarda Ankara’da her gün bir olay çıkarırlar.”

Cevap: “Topal Osman ve adamlarının muhafızlığa başladığı tarih 12 Kasım 1920’dir. İftiranın bu kadarına da pes doğrusu… Osman Ağa hakkında anı yazanların “nasıl bir çamur deryasına “bulaşmış oldukları bu ithamla açık olarak ortaya çıkıyor.

5.İddia:
  “O günlerde Ali şükrü Bey ve arkadaşlarının çıkarmakta olduğu TAN isimli gazetede Topal Osman ve yandaşlarına hücum eden yazılar yazılmıştır.”

Cevap: Böyle bir yazı yazıldığına dair bu ana kadar yayınlanmış bir belge yoktur. Bu iddia ilk defa okuduğum ve duyduğum bir iftiradır. İngiliz belgeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, demek ki birileri Osman Ağa ve Giresun Uşağı’nın “Atatürk” sevgisinden rahatsız olmuşlar,  fedakarlık ve hizmetlerini karalamak amacıyla da bunları uydurmuşlardır. Pes doğrusu…

6.İddia:
“Yahya Kahya öldürülür ve olayı Ali Şükrü Bey meclise getirir ve   katillerin bulunması için her tarafa başvurur.”

Cevap: Bu iddia İngilizlerin 3 Nisan 1923 tarihli gizli belgesiyle örtüşmektedir.[2]

İngiliz raporunda şunlar yazıyordu:

“Olayın, Laz[3] kan davası olduğu o kadar açık. Geçen yıl Trabzon’da olan olayla yakın ilişkisi var. Kayıkçılar kahyası Yahya ve iki adamın şehrin biraz dışında öldürülmesi ile ilişkili.”

Yahya Kahya gerçeğini vicdan azabına dayanamayarak olsa gerek  4 Aralık 1977 yılında Günaydın Gazetesi’ne açıklayan İsmail Hakkı Tekçe “Ben öldürdüm” diyerek katilin kim olduğunu açıklamıştır.

Ali Şükrü Bey’i Kim Öldürdü ?


7.İddia:
“1923 yılının 27 Martında Ali Şükrü Bey ortalıkta görünmez olur. Şükrü Bey’i Topal Osman’ın arkadaşlarıyla öldürdüğü anlaşılınca…”

Cevap: Başbakan Rauf Orbay’da 2 Nisan 1923 tarihinde, Ali Şükrü Bey’in cesedinin bulunduğuna dair Mecliste yaptığı konuşmada  Osman Ağa’dan “maznun” (şüpheli, zanlı) diye bahsetmiş; “Arkadaşlar! (…) Bu elim akıbeti (sonu) eldeki delillere göre hazırlamış olmakla maznun (şüphe edilen) Giresun Alayı Komutanı” şeklinde konuşmuştur.

Atatürk’te “Osman Ağa tarafından katledildiği zannedilen”   ifadesini kullanarak, Osman Ağa’nın “Ali Şükrü Bey’i öldürmediğini”, bu konuda “ sadece kendisinden  şüphe duyulan ve bu şüphe ispat edilmemiş kimse”  olduğunu beyan etmiştir.

Öldürmüş olsaydı, Rauf Orbay ve Atatürk neden “ şüpheli” terimini kullansın?

Şimdi de bir başka kaynağı okuyalım:

“Mustafa Kemal Paşa’ya zaferden sonra memlekette saltanat ve hilafeti kaldırarak Batılı anlamda halk idaresi yönünde bir Cumhuriyet Hükümeti kurmayı amaçlayan politikasını yeren küçümsenmeyecek ölçüde bir takım karşın (muhalif)  fikir ve görüşler ortaya çıkmıştı.

İkinci Gurup adını alan bu karşın görüşlü milletvekilleri, Mustafa Kemal Paşa aleyhindeki etkinliklerini o ölçüde artırmışlardı ki, bir yandan Ankara’da açtıkları Tan Gazetesi’nde  hazırlattıkları propaganda broşür ve bilgilerini gizlice orduya kadar sokmaya çalışıyorlar, öte yandan da bununla yetinmeyerek Mustafa Kemal Paşa’yı koruyucularını elde ederek öldürtmeyi planlıyorlardı.

İngiliz  ve Sovyet  Sefarethane mensuplarıyla da dolaylı yollardan bağlantı kuran böyle bir ihanet gurubunu, kendi içinde barındıran Meclis’ten ülke yararına hizmetler beklenemeyeceği bilincine varan Mustafa Kemal Paşa, Meclis’in feshedilerek seçime gidilmesine karar vermişti. Yapılan girişimlerle Meclis feshedilmiş ve seçim kampanyasına girilmişti”[4]

İşte, bu kaynakta da belirtildiği üzere, “Osman Ağa ve adamlarını satın alamayan” güçler, Ali Şükrü Bey’i öldürerek, olayı Osman Ağa’nın üzerine yıkmışlar, sonra da işbirlikçileri ile birlikte Osman Ağa’dan da kurtulmuşlardır.


Bu işbirlikçiler içinde yaralı olarak teslim olan, teslim olduktan sonra kendisine bir el kasti ateş edilerek kasığından da yaralanan, bu yetmezmiş gibi son sözü “yeter ki vatan selamete çıksın” olan Osman Ağa’nın başına bir el silahla ateş edip, öldürdükten sonra kafasını gövdesinden ayıran İsmail Hakkı Tekçe de vardır.

Bu muhalif suikastçıların mensup olduğu “I. Meclis’in 2. Gurup  üyelerinden Ziya Hurşit, Sakarya Savaşı’nın kazanılması ile azılı Mustafa Kemal muhalifi olmuş, I.Meclis’in ortasında bulunan tahtaya Mustafa Kemal’i kast ederek, “Bir millet putunu kendi yapar, kendi tapar” yazısını yazmıştı.

Bununla da hıncını alamamış, Mustafa Kemal’i mecliste öldürmek için Meclis’in çatı arasına çıkmış, orada bir tahta budağını çıkararak delik açmış, o delikten atacağı kurşunla başarılı olup olamayacağını bile incelemişti.”[5]

I.Meclis’te Mustafa Kemal’i koruyan Osman Ağa ve Giresunlular sayesinde bu amacına ulaşamayan Ziya Hurşit, Mustafa Kemal’i öldürme teşebbüslerine 1923 yılından itibaren devam etmiş ve  Haziran 1926 tarihinde planlan İzmir Suikastının  elebaşı olarak idam edilmiştir.

1923 yılında Atatürk muhaliflerinin “öldürme teşebbüsüne” karar verdikleri, İzmir Suikastı davasının savcısı olan Necip Ali Bey’in hazırladığı iddianamede de yer almıştır.

Yine I. Meclis’in 2.Grup üyesi ve Trabzon  Milletvekili olan eski Adalet Bakanı Hafız Mehmet’ti.  Bir diğer elebaşı ise, eski Trabzon Valisi ve İzmit Milletvekiliydi. Trabzon Valiliği’ni ve İzmit’ten milletvekili seçilmesini Rauf Orbay Başbakan iken sağlamıştı.[6]

Aynı Rauf Orbay, Osman Ağa’nın öldürüldüğü sırada da Başbakandır. Çok ilginç değil mi?

Ancak, o zamanın Başbakanı Rauf Orbay’da 2 Nisan 1923 tarihinde mecliste “maznun” (şüpheli) derken, aradan zaman geçip, kendisi Mustafa Kemal muhalifi olarak yurtdışında 10 yıl yaşadıktan sonra yazdığı anılarında ise “ verdikleri kahveyi içerken birdenbire üzerine atılarak boğmuşlar. Mustafa Kaptan’ın bu itirafı ile olay tamamen aydınlanmıştı. Bu haberi akşam üzeri meclisteki odamda çalışırken getirdiler.”[7]

Peki öyle ise neden 2 Nisan 1923 günü TBMM’de “maznun/şüpheli” demiştir ?

Rauf Orbay, eğer hatıratında  doğruyu söylüyorsa “boğanlar arasında olduğunu söylediği” Mustafa Kaptan “nasıl beraat” ederek Giresun’a döndü?

Bu sorunun cevabı İngiliz gizli belgelerinde var;

Mithat Paşa’nın oğlu Ali Haydar Mithat Bey, İstanbul’da İngiliz temsilci Henderson’u ziyaret ediyor ve “TBMM’de 120 Mustafa Kemal taraftarı ve 80 muhalif olduğunu, (…) herhangi bir iç hesaplaşmada, Rauf Orbay’ın Mustafa Kemal’in en tehlikeli muhalifi olacağını” belirtiyor.[8]

Ayrıca, bu ana kadar anılarını yazanlar, işbu makalede de adı geçenler gibi, “3 Nisan 1923 tarihli” Horace Rumbold imzalı gizli İngiliz belgesinde yazılı olan  “Yahya Kahya’yı Osman Ağa öldürdü, bunu açığa çıkaran Ali Şükrü Bey’i ortadan kaldırdı” şeklindeki “senaryo planı” anılarında aynen yazmışlardır.

Bu örtüşme nasıl açıklanabilir? İngilizler Osman Ağa’nın öldürülmesinden bir gün sonra, Ankara’da “elçilikleri olmadığı halde” nasıl bu tespiti yapabilirler?

İngilizler tespiti 3 Nisan 1923’de değil, daha önce işbirlikçileri ile “Osman Ağa ve Giresun Uşağını” elde etmeye çalışarak yapmışlar; “Giresun Uşağı” elde edilemeyince de “işbirlikçileri ile birlikte” Ali Şükrü Bey’i öldürüp, cesedi üzerinde inceleme dahi yapılmaya zaman olmadan Osman Ağa’nın üzerinde gitmişlerdir.

Ali Şükrü Bey cinayeti, Osman Ağa tarafından işlenmemiştir. Osman Ağa’yı ortadan kaldırmak için bir komplo hazırlanmış, düzmece deliller ortaya konularak amaca ulaşılmıştır.”[9]


Böylece “planlarının açığa çıkmasını” önlemişler, önceden planlanan “senaryoyu” ileriki yıllarda anı olarak yazmışlardır.

Ali Şükrü Bey’i İsmail Hakkı Tekçe ve adamları öldürmüştür.


Çünkü, Ali Şükrü Bey’in cesedi 1 Nisan 1923 akşam üzeri bulunmuş, akşam kararırken cesedi üzerinde inceleme yapılmıştır.

Başında 10 cm.’lik bıçak yarası, üzerinde elbiseleri vardır. Elbisesinde kahve lekesi vardır, ancak kan lekesi yoktur.[10]

“Başındaki bıçak yarasını boğuşma sırasında aldığı muhakkaktır. Eğer bu cinayet Osman Ağa’nın Koyun Pazarı’ndaki (İtfaiye meydanındaki) evinde olmuşsa, yerlere kan akması gerekirdi. Oysa evde kan izleri değil, sadece kahve lekeleri görülmüştür. Cinayet bu evde işlenmiş olsa idi, Osman ağa cinayet delillerini yok etme yoluna giderdi. Kan lekelerini silerken, bu arada (evde yapılan aramada tespit edilen) kahve lekeleri de silinmiş olurdu.”[11]

Başında bıçakla 10 cm. yara açılan birinin başı kanamaz mı?

Kanar ise kan paltosuna akmaz ve leke bırakmaz mı?

Ali Şükrü Bey’in cesedinin bulunduğu 1 Nisan 1923 akşamı kararırken, “elinin içinde sıkıca  bulunduğu söylenen hasır parçasının, Osman Ağa’nın İtfaiye meydanındaki evindeki  kırık hasır sandalyeye ait olduğu” nasıl tespit edilmişti?

Halbuki, Osman Ağa 28, 29 ve 30 Mart 1923 akşamlarını (3 gün ve 3 gece) aynı evde geçirmişti.

3 ve 3 gece aynı evde kalan birisi, yerde kahve lekesi bırakır mı?

Kırık hasır sandalyeyi  3 gün ve gece evde tutar mı? Tutsa bile ortalıkta bulundurur mu? Bu durum mantıklı mı?


Elbette mantıklı değil. İngilizlerle işbirliği açığa çıkacak olanlar, hiçbir araştırma yapmadan alel acele, Ali Şükrü Bey’i öldürdükten sonra, cesedini Osman Ağa’nın Çankaya, Papazın bağındaki evinin yakınlarında gömdükleri yerden 1 Nisan 1923 akşama doğru çıkardılar.

Aynı akşamın gecesi (1 Nisan 1923’ü 2 Nisan 1923’e bağlayan gece)  Osman Ağa’nın öldürülmesi için gerekli planı yapmışlardır.


O gece Osman Ağa’nın evi sarılmış ve 18 saate varan  çarpışma sonunda 2 Nisan öğleye doğru ayağından yaralı olarak teslim olmuş ve daha sonra “konuşmasın” ve olay aydınlanmasın diye yaralı olarak teslim olduğu halde, yanında bulunan 27 Giresun Uşağı ile birlikte öldürülmüştür.


İşte bu nedenle Atatürk onlara “Cumhuriyet Şehidi” demiştir.


Çünkü onlar, Cumhuriyet’in kurulmasının önündeki engeli “İngilizler ile işbirliği içinde bulunanlarla  işbirliği yapmayarak” kaldırdılar.

Bu nedenle onlar “yüksek ideal yolcuları” olarak tarihte yerlerini aldılar.

Hepsini ve tüm şehitlerimizi, mücahit ve gazilerimizi  saygıyla ve minnetle  anıyoruz.

Ruhları şad olsun !

Kar izleri örtmesin !



Etiketler : Ali, Şükrü'yü, Kim, Öldürdü, ?, Cevap,


Bu Haber Toplam 17172 Defa Okunmuştur
Yorum Ekle Yazdır Yukarı
Diğer Haberler: