Osmanağa Filmi Çok Konuşulacak

Halen çekim çalışmaları devam eden Topal Osmanağa filmi bir çok karanlık noktaların aydınlanmasına vesile olacak.

TOPAL OSMAN AĞA FİLMİ YAKINDA VİZYONDA !

Peki Ya Osman Ağa Olmasaydı ?

       

"Giresunluların

Yürüyüşü

Değişecek"

Atilla AKARSU

 

           Topal Osman Ağa Filmi

 Topal Osman Ağa Filmi
 
Yapımcı : Akar Su Prodüksiyon
Yönetmen : Atilla AKARSU
Senaryo : Atilla AKARSU
Süre : -
Vizyon : Planlanan 2012 Mart Sonu yada 2012 Ekim Sonu
Oyuncular : -
Başrol : Reha BEYOĞLU (Giresun, Görele, Terziali Köyü'nden)
Gösterim : Tüm Türkiye ve Yurtdışı Sinema Salonlarında
 
  Topal Osman'ın Anısına / Seyfullah Çiçek
 

Ölümünün 82. yıl dönümü anısına: 
“47.Giresun Gönüllü Alayı Komutanı ve Atatürk’ün Muhafızı” 
Milis P.Yrb.Osman AĞA(TOPAL OSMAN) 
(1883-1923) 
Araştırma:Seyfullah ÇİÇEK 

Yakın tarihimizin en çok gündeme gelen, en çok tartışılan şahsiyetlerinden biri hiç şüphesiz Osman Ağa’dır. 
Hakkında, lehte- aleyhte sayısız kitap, anı, makale, araştırma, inceleme kaleme alınmış; opera bestelenmiş; romanı yazılıp çizilmiş; filmi yapılmış olmasına rağmen, üstat merhum Murat Sertoğlu’nun tabiriyle “Hayatı hep sisler arasında kalmış” olan Osman Ağa kimdir? 
Osman Ağa 1883 yılında Giresun’da doğdu. Babası Feridunzade Mehmet varlıklı bir kişiydi. 
Osman Ağa’yı iyi tanıyabilmek için, yaşadığı devrin şartlarını çok iyi bilmek gerekir. 
Osmanlı İmparatorluğu o zamanlar büyük sarsıntılar geçirmektedir. İmparatorluk içersindeki çeşitli etnik kökenlere mensup milletler birer birer bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlardı. Bunlardan biri de 1828 yılında bağımsızlığını ilan eden Yunanistan’dı. 
Yunanistan sadece bağımsızlığını ilan etmekle kalmamış, “Megalo-İdea(Büyük Yunanistan İdeali)”yı gerçekleştirebilmek için de gizli- açık faaliyetlere başlamıştı. Karadeniz kıyıları da amaçları içersindeydi. Bu amaçları doğrultusunda Pontus Devletini yeniden diriltmek için Merzifon’da açılan Amerikan Kolejinde ilk adımı attılar. Bundan sonra Karadeniz Bölgesinde hummalı bir faaliyete başladılar. Yarıya yakını Rum nüfusundan(çok az da Ermeni vardı) meydana gelen Giresun’da en önemli faaliyet üssü halindeydi. 
Osman Ağa daha çocuk yaşlarda Rumlar’ın sinsi faaliyetlerini sezmeye başlamıştı. Bu durum, esasen doğuştan mayasında bulunan vatanperverlik duygularının iyice perçinlenmesine vesile oldu. Askerliğe karşı içinde büyük bir istek olmasına rağmen, askeri okula gitme şansı bulamadı. İçinde kalan bu ukdeyi vatan savunmasının tüm safhalarına gönüllü olarak katılmak suretiyle dindirmeye çalıştı. Böylece 40 yıla sığan kısacık ömrünün son 10 yılının barut, ateş, kan kokuları arasında müthiş bir mücadele içersinde geçtiğini görüyoruz. 
Osman Ağa’nın bu akıllara durgunluk veren müthiş mücadele içersinde gerçekleştirdiği eylemlerin en önemlilerini fazla ayrıntıya girmeden şöyle sıralayabiliriz: 
1912 Ekim’inde 65 gönüllü arkadaşıyla birlikte Balkan Harbine katıldı. Sağ dizinden yaralandı. Bu olaydan sonra “Ağa” lakabının yanına “Topal” lakabı da eklenmiş oldu. 


OSMAN AĞA(Topal Osman) 1912 Balkan Harbi’ne Abazıpka denilen Giresun’un Milli kıyafetiyle gönüllü olarak katıldı. 

I.Dünya Savaşı çıkınca, 30 Kasım 1915’de 93 gönüllü arkadaşına, Trabzon hapishanelerinden tahliye ettirdiği 150 Giresunlu mahkumu da ilave ederek Ruslar’a karşı dört yıl savaştı. 14 Şubat 1918’de Ruslar’ı Harşıt Hattında durdurmayı başardı. Düşman’ı Batum’a kadar kovaladı. 
1918 Şubatında Hacı Bey’in çekilmesi üzerine Giresun Belediye Başkanlığı makamına oturdu. 
1919 Şubatında Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin Giresun Şubesini kurdu ve ilk başkanı oldu. 
Ermeni Tehcirine adı karışınca, İstanbul Hükümeti tarafından idama mahkum edildi. Dağa çıktı. Eylemlerine çete savaşları şeklinde devam etti. İçimizdeki hainlere aman vermedi. 
Samsun’a çıkışından 10 gün sonra 29 Mayıs 1919’da aldığı davet üzerine Havza’da Atatürk’le gizlice buluştu. El sıkışarak anlaştılar. 
8 Temmuz 1919’da af kararı çıkınca tekrar Giresun’a dönen Osman Ağa, bir süredir boş bıraktığı Belediye Başkanlığı koltuğuna tekrar oturdu. Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Başkanlığı sıfatını da üzerinde taşıyan Osman Ağa Atatürk’ten aldığı talimatlar doğrultusunda çalışmalarına hız verdi. 
23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresine Dr. Ali Naci(Duyduk) ve İbrahim Hamdi Bey gibi iki Giresunlu aydını gönderdi. Ancak Giresunlu delegelerin Atatürk’e karşı oy kullanmaları üzerine, bunlara müthiş öfkelendi. Her ikisi de Osman Ağa’nın gazabından korkarak yurt dışına kaçtılar. 
1920 Şubatında Gedikkaya Gazetesi’ni yayınlamaya başladı. Bu gazeteye Giresun Askerlik Şubesi Başkanı H.Avni Alpaslan Bey(Tirebolulu) imzasız yazılar yazarak milli mücadeleye destek verdi. Osman Ağa’da başkalarına yazdırdığı sert makalelerin altına imzasını atarak basın yoluyla da mücadelesine devam etti. 
1920 Eylül’ünde Ermeni Harekatını bastırmak üzere 15.Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa emrine bir tabur(850 kişi) gönüllü gönderdi. 
Atatürk’ün daveti üzerine 15 seçkin adamını alarak Kasım 1920’de Ankara’da Atatürk’ün huzuruna çıktı. 
Atatürk’ün isteği üzerine 10 adamını O’nun yakın korumasına tahsis etti. Bunların adları: Gümüşreisoğlu Mustafa Kaptan, Ali Şıhoğlu Mehmet, Aşıkoğlu Galip, Osmanoğlu Sarı Mustafa, Osmanoğlu Ali, Ahmetcanoğlu Kırlak Hüseyin, Sofuoğlu Hüseyin, Tığlıoğlu Ömer, Kemençeci Köseoğlu Hamit, Yılancıoğlu Hasan. 
Daha sonra onlara şu öğüdü verdi: “Mustafa Kemal Paşa’nın muhafazası yalnız size aittir. O’nu her yerde siz koruyacaksınız. Şayet M.Kemal Paşa’ya bir şey olursa, kendinizi, hatta memlekette bıraktıklarınızı da yok bilin!” 
“Giresun Gönüllü Maiyet Müfrezesi” adı verilen bu birliğin sayısı Atatürk’ün isteğiyle daha sonra 100’e ve son olarak ta 250’ye kadar çıkarılmıştır. Bu birlik Atatürk’ün yanı sıra Meclis’in de yakın korumasını üstlenmiş ve görevini sonuna kadar yüzlerinin akıyla başarmıştır. 
Osman Ağa, Atatürk’ten aldığı talimat üzerine Muhafız Birliği’nin idaresini yakın arkadaşı Mustafa Kaptan’a bırakarak Giresun’a döndü. Tamamen Giresunlular’dan meydana gelen ve mevcudu 5 bini bulan “42 ve 47.Giresun Gönüllü Alayları”nı kurdu. 
47.Alay’ın başına geçerek Nisan-Mayıs 1921’de Koçgiri İsyanı’nı bastırdı. Daha sonra, H.Avni Alpaslan Komutasındaki 42.Alay’la Samsun’da birleşerek Pontus Rumları’nın merkez üssü olarak kullandıkları Merzifon Amerikan Koleji’ne baskın yaptı. Bir daha dirilmemek üzere, Yunanlılar’ın “Megelo-İdeası”nın bir parçası olan “Pontus Rum Devleti” hülyasını tarihin derinliklerine gömdü. 
Sakarya Meydan Savaşı’nın kritik bir safhaya girmesi üzerine, her iki alayımız da 1921 Ağustos’unda imdada yetişti. 42. Alay’ımız hemen savaşa girdi. Komutanları H.Avni Alpasalan Bey dahil tamamına yakını şehit düşen bu alayımızdan sadece 84 kişi sağ kalabilmiştir. On gün sonra da 47.Alayımız savaşa girdi. Bu Alayımız’danda 285 kişi sağ 
kalabildi. Dilerseniz, Sakarya Meydan Savaşı’nın bu bölümünü bizzat Atatürk’ten dinleyelim: 
”Sakarya Muharebeleri sırasında, cephemizin bir tarafında gedik açan düşmanın gediği genişletmekte ve ilerlemekte olduğunu bildirdiler. Derhal yedekte bulunan kuvvetlerimizden yeterli miktarda imdat gönderilmesini ve süngü hücumu ile düşmanı eski mevzilerine tard etmelerini emrettim. Fakat aldığım cevap: ‘İhtiyatta kuvvetimiz kalmadı, hepsi mevzilerde çarpışıyor. Yalnız Giresunlu Topal Osman Ağa’nın askerleri vardır’ oldu. Tekrar verdiğim emirde: ‘Kim olursa olsun, süngü hücumu yapacaklardır.’ dedim. Cevap verdiler: ‘Bunların süngüsü yoktur.’ 
Osman Ağa’nın Karadenizli Gönüllüleri milli kıyafetleri ile gelmişlerdi. Süngüleri yoktu. Süngü yerine bellerinde eğri bıçakları vardı. Hatırıma derhal o Karadeniz bıçakları geldi. Hemen: ‘Osman Ağa’nın askerleri bellerindeki bıçaklarla düşman üzerine atılıp, eski mevzilerine tard edeceklerdir’ emrini verdim. 
Eğri bıçaklarıyla düşmana saldıran bu yiğit çocuklar Yunanlılar’ı eski mevzilerine atmağa muvaffak oldular. Fakat yüzde atmış kayıp verdiler.” (Damar Arıkoğlu, Yakın Tarihimiz, s.259-260,İst.1961) 
Sakarya Zaferinden sonra tamamen eriyen 42.Alay lağvedilmiş, mevcudu Giresun’dan getirilen yeni gönüllülerle takviye edilen 47.Alay ise, 26 Ağustos 1922 tarihindeki Büyük Taarruz’a da katılarak Afyon ve Dumlupınar cephelerinde büyük kahramanlıklar göstermişlerdir. Bu mıntıkada (Afyon- İncehisar- Doğanlar Köyü- Sivritepe) şehit düşen 14 Giresunlu için Milli Savunma Bakanlığı tarafından yaptırılan “47.Giresun Gönüllü Alayı Şehitliği”nin 28 Ağustos 1992 tarihinde “Devlet Töreni” ile açılışı yapılmıştır. Giresunlular’ın kahramanlıkları Atatürk’ün tarihe geçen şu veciz sözleri ile bir kere daha tescil edilmiştir: “Afyonkarahisar’da, Dumlupınar’da Sizin Uşaklar da Vardı!” 
Osman Ağa’ya gösterdiği üstün başarı ve kahramanlıklardan dolayı TBMM tarafından Milis Yarbayı(Milis Piyade Yb. Sicil No:342) rütbesi verilmiştir. 

Osman Ağa, düşmanın İzmir’de denize dökülmesinden sonra Atatürk’ten izin alarak Giresun’a döndü. Geçtiği her yerde “Yaşa, Varol, Sakarya Kahramanı” nidalarıyla karşılandı. Artık zafer kazanılmış, vatan düşmandan temizlenmiştir. Bundan sonra ki düşüncesi, kutsal bir görevi yerine getirmiş insanların huzuru içersinde, bir başka mukaddes vazife olan Hac farizasını yerine getirmektir. 
Bu sıralarda Giresun’da istirahata çekilmiş olan Osman Ağa Atatürk’ün telgraf emri üzerine 1922 yılının Aralık ayı sonlarında tekrar Ankara’ya çağrıldı. Artık kader ağlarını örmeye başlamıştır. Zafer kazanılmıştır kazanılmasına da, yeni kurulacak olan devletin doğum sancıları da başlamıştı bu arada… Üstat Merhum Murat Sertoğlu’nun tabiriyle “Silahlı mücadele devri kapanmış, politika devri başlamıştı.” 
Meclis’te iki grup vardı. M.Kemal’in liderliğindeki I.Grubun karşısında yer alan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Beyin önderliğindeki II.grup şiddetli bir muhalefet hareketi başlatmıştı. Mecliste kavga hiç eksik olmuyordu. Hatta bir ara Atatürk ve A.Şükrü Bey birbirlerinin üzerine dahi yürümüşlerdir. 
Yine böyle bir meclis oturumundan sonra 27 Mart 1923 tarihinde akşamüstü Ali Şükrü Bey birdenbire ortadan kaybolur. Aramalar sonunda Ali Şükrü Bey’in cesedi yeni kazılmış bir çukurun içinde bulunur. Elde edilen bulgular, şüphelerin Osman Ağa üzerine yoğunlaşmasına sebep olur. Durum çok naziktir. Çünkü Osman Ağa Atatürk’ün Muhafız komutanıdır. Atatürk Osman Ağa’yı çok sevmesine rağmen, “Adalet neyi emrediyorsa gereği yapılsın” diye adaletten yana tavır koyunca, Osman Ağa’nın tutuklanmasına karar verildi. Osman Ağa’nın adamlarından kurulu Muhafız Birliği lağvedildi. İsmail Hakkı Tekçe (daha sonraları Orgeneralliğe kadar yükselmiştir) komutasındaki yeni muhafız birliği ile Osman Ağa’nın adamları arasında 1 Nisan’ı 2 Nisan’a bağlayan gece sabaha kadar süren bir çatışma çıktı. Osman Ağa ağır yaralı olarak ele geçirilmesine rağmen, sedyede iken beynine ateş edilmek suretiyle İsmail Hakkı Tekçe tarafından öldürülmüştür. Başı da gövdesinden ayrılarak alelacele gömülmüştür. Ertesi gün cesedi mezardan çıkarılarak, ayaklarından asılmak suretiyle meclis önünde teşhir edilmiştir. Daha sonra cenazesi Giresun’a gönderilmiş ve büyük bir cenaze merasimiyle tekbirler arasında Giresun Kalesinin kuzey yamacındaki Kurban Dede türbesinin yanına defnedilmiştir. 
Atatürk’ün emriyle kalenin en yüksek yerine anıt mezar yaptırılarak(bugünkü anıt mezar) 1925 yılında na’şı buraya naklettirilmiştir. 

Osman Ağa ve Ali Şükrü olayının üzerindeki esrar perdesi bugüne kadar kaldırılamamış olup, günümüzde tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Gerek Osman Ağa, gerekse Ali Şükrü Bey…Her ikisi de vatanın kurtuluşu için ayrı kulvarlarda büyük hizmetler vermiş iki değerli vatanseverdir. Biri cephelerde, diğeri ise milletin vekili sıfatıyla mecliste…Ne yazık ki kader bu iki vatansever hemşeriyi karşı karşıya getirmiş veya getirdiği iddia edilmektedir. Öyle yada böyle, her ikisinin de siyasi bir kurban oldukları açık bir gerçektir. Biz Osman Ağa’nın suçsuzluğuna inanıyoruz. Bilerek veya bilmeyerek böyle bir olaya karışmış olsa dahil, bu onun gönüllü olarak cepheden cepheye sürdürdüğü vatanın kurtuluşu mücadelesindeki kahramanlıklarının ve Atatürk’ün korunmasında üstlendiği şerefli görevin üzerinin bir kalemde silinmesini gerektirmez. Büyük zaferden sonra hac farizasını yerine getirme arzusuna ölümü mani olduğundan, kendisine bedel, silah arkadaşı Alay İmamı Bulancak Küçüklü Köyünden Kurtoğlu Hacı Hafız Mustafa hacca gittiğinden “Hacı Osman Ağa” sıfatını da almıştır. Ruhu Şad Olsun. 

 

sitesinden 22.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.