Ercan Türk'ün 'Eğitim' Konuşması

Ercan Türk İGEDER'in düzenlediği 'İyi Gelecek İçin Eğitimde Düşünce Devrimi, Okuldan Hayatboyu Öğrenmeye' konulu konferansta konuştu.

Ercan Türk'ün konuşmasının tam metni...

İstanbul Giresunlu Eğitimciler Derneği tarafından tertip edilen “İyi Gelecek İçin Eğitimde Düşünce Devrimi: Okuldan Hayatboyu Öğrenmeye” konulu konferansa davet edilmekten onur duydum.

Bir Giresunlu olarak, bu özel ortamda bulunmaktan ve bu iklimi sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyduğumu belirtmek isterim.

Mevlana, “aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır” diyor. Burada, aynı dili kullanan ve aynı duyguları paylaşan meslektaşlarımla/hemşehrilerimle birlikte olmayı büyük bir şeref olarak kabul ediyorum.

Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selâmlıyorum.

Bir eğitimci, eğitim yöneticisi, veli ve her zaman kendini öğrenci olarak gören bir arkadaşınız/meslektaşınız/hemşehriniz olarak huzurunuzdayım.

Bu konferansı tertip eden ve bana konuşma fırsatı veren İstanbul Giresunlu Eğitimciler Derneği Başkanı Sayın Demircan Yetkin başta olmak üzere yönetim kurulu üyelerine ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Hepinizin malumu, Türkiye; 20 yıl, 10 yıl, 5 yıl hatta 1 yıl öncesinin şartlarında değil.

Geçmişin teşhis ve önerileri, bugünün meselelerine çare olma noktasında kifayetsiz kalıyor.

Şartlar, araçlar ve yöntemler değişti. İhtiyaçlar, beklentiler ve öncelikler değişiyor.

Kamu görevlilerinin rolleri, yönetim biçimimiz ve yönetici tipimiz değişiyor. Öğretmen ve eğitim yöneticisinin iş tanımları da…

Türkiye, dünyadaki değişime kayıtsız değil. Bu süreçte, eğitim sistemi ve eğitim çalışanları açısından da çok önemli çalışmalar yapıldı ve hâlen de yapılmakta.

Yapılanları; ister değişim, ister yenilik, ister dönüşüm ve ister reform olarak adlandıralım, bir nevi ezber bozulmuştur. Eğitimciler ve yöneticiler olarak hepimiz bunu müşahede etmekteyiz

“İYİ GELECEK İÇİN EĞİTİMDE DÜŞÜNCE DEVRİMİ: Okuldan Hayat Boyu Öğrenmeye”

İçinde yaşadığımız toplumda günde 10 bin kavram üretilmekte ve son 30 yılda üretilen bilgi 5000 yılda üretilen bilgiye denk gelmektedir.

Teknolojinin hızla gelişmesi ile toplum son 10 yılda kabuk değiştirerek yeniden inşa edilmekte ve buna paralel olarak yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmaktadır. Bu eksende yeni meslek grupları da ortaya çıkmaktadır. Günümüzde rağbet gören mesleklerin pek çoğunun 10 yıl önce isimleri dahi söylenmiyordu.

Çağın gereklerine ayak uydurmak zorunda olan bir toplumun inşasında öğretmenlerin ve özellikle eğitim yöneticilerinin kendilerini yenilemekte yetersiz kaldığını söylemek abartılı bir ifade olmasa gerek.

Yapılan bir araştırmada;

-öğretmenlerin yüzde 62’si yöneticileri yetersiz bulduğu,

-yöneticilerin yüzde 82’sinin kitap okumadığı,

-ayrıca, yöneticilerin yüzde 76’sının kendi alanı ile ilgili kitap okumadığı ortaya çıkmıştır.

Ayrıca, 48 ülke arasında yapılan araştırmada; Türkiye’nin çağa ayak uydurma ve değişimi yakalama noktasında 40. sırada olması da üzüntü vericidir.

Görüşlerini kabul edelim veya etmeyelim Darwin’in şu sözü değişimin önemini vurgulamaktadır: “Hayatta kalanlar ne en akıllılar ne de en güçlülerdir, hayatta kalanlar ortama en iyi uyum sağlayanlardır.”

Bir konu hakkında başarı kazanmanın yolu çok fazla çalışmak değil, akıllı çalışmaktır. Bir işi nasıl en iyi olarak yapabileceğini bilmektir.

Bu itibarla, eğitimciler/eğitim yöneticileri olarak kendimizi bugünün gereklerine göre geliştirmeliyiz. Yeni şartlara uyarlamalıyız.

Eğitime dair konularda sazın da sözün de sahibi sizlersiniz.

Tereciye tere satmak da olmaz.

Niyetim de bu değil zaten.

Okuldan Hayat Boyu Öğrenmeye

Öğrenme insanın doğuştan getirdiği ve hayatı boyunca sürdürdüğü özelliklerinden biridir. İnsan öğrenme yoluyla kendini geliştirir, nitelik kazanır ve toplum içerisinde saygın bir yer alır.

Bilgi toplumunda öğrenme süreci en kritik faktörlerden biridir. Örgütlenmiş öğrenmenin sürekli olması, öğrenen organizasyonların çoğalması, kurumların kendi içlerinde bir öğrenme kapasitesi oluşturması öğrenme sürecinin hayat boyu sürmesini zorunlu kılmaktadır.

21. yüzyılda yaşama, öğrenme ve çalışma biçimleri hızla değişmektedir. Öğrenme her yerde ve her zaman gerçekleşebilir. Okulda sınıf ortamında olabileceği gibi, evde, sokakta, iş yerinde, yolculukta, bahçede, bir spor tesisi veya bir dinlenme merkezi gibi sosyal ortamlarda olabilir.

Ancak, öğrenme türlerinin bazıları önceden düzenlenmiş ortamlarda planlı, programlı, organize ve öğrenici tarafından istenerek gerçekleşir. Bazıları da kişinin bulunduğu herhangi bir ortamda farkına varmadan olayları veya nesneleri görerek, duyarak, dokunarak, ayrıca hissederek ve yaşayarak bir bakış açısı veya bilgi edinmesiyle gerçekleşir.

İçinde bulunduğumuz bilişim çağının kendine özgü koşulları, eğitimli insan tanımını da değiştirmiştir. Geleneksel anlamda eğitimli insan denildiğinde okuma-yazma bilen, aritmetik bilgileri olan kişi anlaşılmaktadır. Bilgi toplumunda ise eğitimli insan, kendileri ile ilgili gelişmeleri ve değişimleri takip edebilen, yaşama uygulayan, sorgulayan, kâşif, gelişime açık, bilgi ve iletişim teknolojilerini aktif olarak kullanabilen bir kişi anlamına gelmektedir.

Son yıllarda, bilgi toplumu olma gayreti içerisinde olan diğer ülkeler gibi Türkiye’de de bilginin önemi anlaşılmıştır. Dolayısıyla, kimlerin hangi bilgiyi nerede ve nasıl kazanabilecekleri; kazanılan bilginin nerede ve ne amaçla kullanılabileceği konuları tartışılır hale gelmiştir. Bu durumda daha sistemli ve organize bir yapıya ihtiyaç duyulacağı açıktır.

Bütün bu değişimlerin yaşandığı dünyada, kişileri hayata hazırlama görevini yüklenen okulların değişmeden aynen kalmaları ve bu şekilde yüklenmiş oldukları görevi yerine getirebilmeleri mümkün değildir. Bu gelişim ve değişime uyum sağlama, sadece okul dönemlerinde öğrenilen bilgilerle mümkün olamadığından, kişinin kendini sürekli yenilemesi ve geliştirmesi ancak hayat boyu öğrenme ile mümkün olabilmektedir.  Bu açıdan,  eğitim sistemi geleneksel eğitim anlayışı sınırlarının ötesine geçerek, toplumun gereksinimlerini hayat boyu öğrenme yaklaşımıyla ele almalıdır.

Dünyadaki değişim ve gelişmelerle birlikte istihdam sorunuyla ilgili olarak birçok değişimler ortaya çıkmaktadır. Örneğin; günümüzde iş değiştirme sıklığı artmakta, sürekli istihdam yerine kısa süreli işler yaygınlaşmakta, bazı meslekler önemini kaybetmekte, yeni meslekler ortaya çıkmakta ve iş sürekliliği azalmaktadır.

Hayat boyu öğrenme yaklaşımı, eğitim ve yönetimde sosyal politikaların oluşturulmasında giderek daha büyük önem kazanmaktadır.

Hayat boyu öğrenme örgün ve yaygın eğitim yoluyla verilen genel ve mesleki eğitim ve öğretimin yanında, bireyin eğitim-öğretim kurumları dışında bilgi ve beceri kazanmasına yol açan öğrenmeleri de içermektedir. Bu çerçevede, hayat boyu öğrenme, okullar ve üniversitelerin yanında; işte, evde ya da herhangi bir yerde gerçekleştirilebilmektedir. Yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik statü ve eğitim seviyesi bakımından herhangi bir kısıtlamaya tabi değildir. Hayat boyu öğrenme; bireylerin, toplulukların ve tüm toplumun mesleki ve sosyal başarılarına yol açacak biçimde bilgi, anlayış ve becerilerin kazanılmasını destekleyen sürekli ve planlı bir etkinlik olarak görülmelidir.

Hayat boyu öğrenme bugünkü anlamıyla, önceden sadece gelişmiş ülkelerin konusu olarak algılanırken son yıllarda bu kavram gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin de gündemine girmiştir. Bu bağlamda, hızla sanayileşme sürecini tamamlama yolunda ilerleyen Türkiye gibi ülkeler için hayat boyu öğrenme, ekonomik ve sosyal gelişme yanında bilgi toplumuna dönüşümü de içeren daha geniş bir anlam kazanmıştır. Aynı zamanda bu kavramın anlamı sosyal ve insani gelişmeden iş hayatı için gerekli becerilerin kazanılmasına kadar genişletilmiştir. Sanayi toplumunun değerlerine göre oluşan eğitime ilişkin kavram, değer ve ilkeler hayat boyu öğrenme yaklaşımı ile küreselleşmenin etkisindeki bilgi toplumunun ihtiyaçları doğrultusunda yeniden tanımlanmayı gerekli kılmaktadır.

Hayat boyu öğrenme Türkiye için bu günün konusu değil uzun bir tecrübenin ürünüdür. Türk kültüründe yıllar, hatta yüzyıllar öncesinde öğrenme için zaman ve mekân açısından bir sınırlamanın getirilemeyeceği, öğrenmenin insan ömrünün her anında, yaşadığı veya iletişim kurduğu her yerde gerçekleşebileceği, bir harf öğretene bile sınırsız saygı duyulması gerektiği, öğrenilenin en önemli yol gösterici unsur olduğu görüşleri yer almış, değerli kabul edilmiş ve bir şekilde uygulamaya konulmuştur. “Beşikten mezara kadar eğitim” anlayışı ile açıklanan hayat boyu öğrenme, “okuma”, “öğrenme” kültürümüzün önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Ancak, hayat boyu öğrenme kavramı son yıllarda, diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de eğitim öğretim kapsamında bir yaklaşım modeli olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.

Hayat boyu öğrenme, erken çocukluk dönemindeki aile içi öğrenmeleri, okul öncesi öğrenmeleri, örgün eğitimin tüm aşamalarını, yaygın eğitimi, iş yaşamında kazanılan öğrenmeleri, hayatın herhangi bir döneminde kazanılan bilgi ve becerileri kapsar. Bu bağlamda, hayat boyu öğrenme politikaları hayatın tüm evrelerini içermelidir. Erken çocukluk dönemindeki öğrenmeler ile örgün öğretim programı, çalışma hayatı ve daha sonraki hayat gözetilerek tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. Öğrenmeyi öğrenme ve tüm günlük hayat becerilerinin kazanımı modern ilköğretimin üç temel becerisi (okuma, yazma, aritmetik) kadar önemlidir.

Hayat boyu öğrenme, yetişkinler için yaygın eğitim, güncelleme eğitimi ve ikinci şans eğitiminin yanında örgün eğitimi ve bireysel öğrenmeyi de içerir.

Hayat boyu öğrenmenin gelişebilmesi için, nerede ve nasıl kazanıldığına bakılmaksızın, bireyin önceki tüm kazanımlarını değerlendiren ve okul ile iş hayatı arasındaki karşılıklı geçişleri kolaylaştıran esnek sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Günümüzde her birey, gelişim ve değişime uyum sağlamak; kişisel yeteneklerini, işe ilişkin becerilerini ve yeterliliklerini geliştirmek için sürekli öğrenme ihtiyacı hisseder. Küreselleşmenin hız kazandığı rekabetçi toplumlarda bu yöndeki çabalar daha fazla önem kazanmakta; hayat boyu öğrenme, hayat kalitesinin yükseltilmesinin en önemli aracı hâline gelmektedir.

Hayat boyu öğrenme politikalarının uygulanması çok yönlü iş birliğini ve koordinasyonu gerekli kılmaktadır. Hayat boyu öğrenme politikaları sadece Millî Eğitim Bakanlığının değil, aynı zamanda diğer kamu kurum ve kuruluşları yanında işçi ve işveren meslek kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının ortak bir bakış açısıyla yürütülmelidir.

Şüphesiz, hayat boyu öğrenme politikalarından olumlu sonuçların alınabilmesi, yapılabilirlik dikkate alınarak önceliklerin belirlenmesi yanında, uzun ve kararlı bir bakış açısının korunmasını da zorunlu kılmaktadır. 

Bu yöndeki politik kararlılık, Bakanlığımız Strateji Geliştirme Başkanlığının koordinatörlüğünde ilgili birimlerin katkı ve katılımı ile hazırlanan Hayat Boyu Öğrenme Strateji Belgesi ve Eylem Planı, Yüksek Planlama Kurulu kararı olarak onaylanmış ve halen uygulamasına devam edilmektedir.

MEB Stratejik Planı’nın temalarından birisi de hayat boyu öğrenmedir.

Hayat Boyu Öğrenme Strateji Belgesi ve Eylem Planı ve özellikle de MEB Stratejik Planı’nda belirlen vizyon, amaç ve hedefler Türk Eğitim Sisteminin 2023 Vizyonu’nun şekillenmesine temel teşkil etmektedir.

Birkaç soru?

Cumhuriyetimizin 100. yılında;

-              Zorunlu eğitim kaç yıl olacak?

-              Bugünkü okul binaları olacak mı?

-              Öğretmenin bugünkü rolü devam edecek mi?

Değerler Eğitimi

Her toplumun yazılı kuralları kadar yazılı olmayan ancak yasal metinler kadar güçlü değerler sistemi vardır.

Değerler toplum için önemlidir, değerlere uygun davranan insanlar da toplum gözünde değerlidir. Toplumsal hayatı oluşturan, insanları birbirine bağlayan, gelişmeyi, mutluluğu ve huzuru sağlayan risk ve tehditlerden koruyan ahlaki, insani, sosyal ve manevi değerlerimizin tüm bireylere kazandırılmasında en önemli etken eğitimdir.

Eğitim süreçlerinde arzulanan başarıların sürekli kalıcılığı; etik değerlere, bilimsel ve akılcı uyumla sağlanabilir.

Eğitim etiği eğitimde erişilmek istenen doğru yolu gösteren ilke ve değerler bütünüdür.

Bu kazanımlarımızın öğrencilerimize aktarılması değerler eğitimini oluşturmaktadır.

Değer eğitimi; Ahlâkî, Kültürel, Ruhsal, Toplumsal ve bireysel alana ilişkin uygun duyarlılık geliştirmeyi ve bunları içselleştirmeyi içerir.

Değer eğitiminin hedefi:

v    Değerler oluşturmak ve değerlerini davranış haline getiren bireyler yetiştirmek.

v    Değerler anlatmakla veya tanımlamakla elde edilemezler. Doğrudan yaşanmalı, içselleştirilmeli ve onlara ilişkin duygularla verilmelidir.

v    Bu durum etkili bir değerler eğitimi verilebilmesi için her şeyden önce tesadüfî olmayan, planlı bir eğitim anlayışına duyulan ihtiyacı ortaya çıkartmaktadır.

Değer eğitiminde model olmak, değerleri yaşayarak kazanmak çok önemlidir. Eğitimcinin kişiliği, model olma özelliği, bu çerçevede belirleyici bir özelliğe sahiptir. Değer eğitiminde öğrencilerimize, değerli olduklarını hissettirerek hayata değer katmayı öğretmeliyiz.

DEĞİŞİM YÖNETİMİNDE EĞİTİM YÖNETİCİLERİNİN ROLÜ

Eğitimde, eksikliklerimize ve bazı sorunlarımıza rağmen iyi şeyler oluyor.

Bireysel başarılar göğsümüzü kabartıyor.

Başarılı pek çok kurumumuz var.

Okul ve kurumlarımızda başarı adına her ne varsa sizlerin payı büyüktür. Emekleriniz ve katkılarınız için teşekkür ediyorum.

Başarısızlıkta da hepinizin sorumluluğu olduğunu bilmemiz lazım.

Bildiğiniz gibi, bireysel ya da bazı kurumsal başarılar eğitim sisteminin itibarını kurtarmaya yetmiyor.

Öyleyse, bütün kurumlarımızın başarısını arttırmamız gerekiyor.

Her biriniz çok değerli insanlarsınız ve mesleğinizde başarılısınız. Buna içtenlikle inanıyorum.

Bu yetmiyor. Biz, bireysel başarılarımızı kurumsal başarılara dönüştürmek zorundayız.

Yönetim biçimimiz ve uygulamalarımızın doğası değişiyor. Geleneksel yönetimden stratejik yönetime geçiş başlıyor. Kendimizi bu yeni duruma uyarlamamız lazım.

Bir tabir var. Gideceği adresi bilmeyen her yola gider denir. Bu yollar da bizi doğru hedefe ulaştırmaz. Burada, kritik role sahip olan kişiler eğitimciler/eğitim yöneticileri yani sizlersiniz.

Eğitimciler olarak, yapacağımız çalışmalarla, kişilerin alın yazısını değil ancak geleceklerini şekillendirebileceğimizi, iyileştirebileceğimizi unutmayalım.

Bir şey değişirse çok şey değişir anlayışı yanlış değildir.

“Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse kendini değiştirmeyi düşünmez.” (Tolstoy)

Bu değişimin mimarları, asalet unvanlı eğitimciler, eğitim yöneticileri olarak sizlersiniz.

Değişimi başarabileceksek bu süreci sizler yöneteceksiniz. Dahası, değişim yönetiminde eğitimcinin, eğitim yöneticisinin rolünü sizler yazıp sizler oynayacaksınız.

Bu, çalıştığınız kurumlar için olduğu gibi, bir ferdi olmaktan onur duyduğumuz Giresun için de geçerlidir.

Buradaki hazirun, Giresun’un gelecek inşasında önemli bir potansiyele sahip olduğunu bilmelidir.

Yeter ki, kendimize inanalım. Yeter ki, kendimize güvenelim.

Tüm eğitimcileri bir çatı altında toplanmaya davet eden ve bugüne kadar klasik dernekçilik hastalığına yakalanmadan güzel işler yapan İGEDER bize yeter. Sahip çıkmaya devam etmemiz lazım.

Büyük düşünmemiz gerekiyor. Bugünün büyük başarıları …

Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın eğitimi önemli.

Türkiye’nin geleceği eğitimde.

Sizlerin çabası ve başarısı, yarınlarımızın bugünden daha iyi olmasına, aydınlık yarınların hazırlanmasına katkı olacaktır.

Soruyorum? Bundan daha faziletli ne olabilir ki?

Bu kadrolar inanırsa hiçbir mazeret bahane olmayacaktır.

Türkiye’nin geleceğinin inşasında ve gelecekte çocuklarımızın kaderini belirleyecek en önemli sektör eğitim olacak ve en önemli faktör de siz eğitimciler olacaksınız.

Nasıl olacak diye sormadan, neden olmasın dediğimizde bu iş başarılacaktır.

Bu başarı ve bunu onuru hepimize yeter.

sitesinden 22.11.2024 tarihinde yazdırılmıştır.